Dünya

Almanya’da siyasi dengeleri değiştiren ikili: Boyacı Tino ile LGBT+ savunucusu Alice

Almanya, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana siyasi tarihinde bir ilk yaşayarak, aşırı sağcı bir partinin elde ettiği en yüksek oy oranına tanıklık etti. Almanya için Alternatif (AfD) Partisi, son seçimlerde aldığı rekor oy oranıyla ülkede ve Avrupa genelinde geniş yankı uyandırdı. AfD'nin Berlin seçim tarihine damga vuran eş genel başkanları Tino Chrupalla ve Alice Weidel de bir o kadar merak ediliyor. İşte Chrupalla ve Weidel’in hayatlarına dair bilinmeyenler…

Abone Ol

PIRIL CENNET / EKOL HABER

Ekol Haber’den Pırıl Cennet’in haberine göre, 2013 yılında kurulan ve başlangıçta Avrupa Birliği'ne karşı eleştirileriyle tanınan AfD, son yıllarda göç, güvenlik ve kültürel kimlik gibi konularda radikal bir duruş sergileyerek destek tabanını genişletti. AfD’nin yükselişi, Almanya’nın geleneksel siyasi partilerinin giderek daha fazla eleştirildiği bir döneme denk geliyor. Parti, özellikle kırsal kesimlerde ve Doğu Almanya'da geniş bir seçmen kitlesinin desteğini kazandı. AfD'nin seçim kampanyasında yer verdiği göç karşıtı ve milliyetçi söylemler, birçok seçmeni cezbetti ve partiyi Almanya'da aşırı sağın ana temsilcisi haline getirdi.

CHRUPALLA ESKİ BİR BOYA USTASI

AfD’nin bu başarısında önemli bir rol oynayan ve Berlin seçim tarihine damga vuran iki isim yani partinin eş genel başkanları Tino Chrupalla ve Alice Weidel’in de kim olduğu dünya kamuoyu tarafından bir o kadar merak ediliyor. Chrupalla,  1975 yılında Saksonya’da doğan bir iş insanı ve siyasetçi olarak biliniyor. Ancak Chrupalla, meslek hayatına elbette bir siyasetçi olarak başlamadı. 2003’te Chrupalla, aldığı eğitimlerle boyacı ve vernik ustası olarak para kazanmaya başladı.  Ardından kendi inşaat şirketini kurdu ve bir süre orada yönetici olarak çalıştı. 2019 yılında AfD’nin eş genel başkanlığına seçildiğinden bu yana, partiyi daha geniş bir kitleye ulaştırmak için yoğun çaba sarf ediyor. Göçmen karşıtı ve yerel sanayiyi destekleyici politikaları savunan Chrupalla, parti içinde "ulusçu muhafazakâr" kanadın güçlü bir temsilcisi olarak biliniyor. Chrupalla, özellikle Almanya’nın doğu eyaletlerinde popülerlik kazanarak, AfD’nin bu bölgelerdeki oy oranını artırmasında önemli bir etken oldu.

WEIDEL LGBT+ SAVUNUCUSU VE TÜRK MUTFAĞI DÜŞKÜNÜ

Partinin diğer lideri Alice Weidel ise 2017 seçiminde partinin genel başkanlığına getirildi. Goldman Sachs’ta bankerlik yapmış, Allianz Global Investors için çalışmış, Çinceyi anadili gibi konuşabilen bir isim olan Weidel, Türk mutfağına oldukça düşkün olmasıyla da biliniyor. Weidel, partinin finans ve ekonomi politikalarına yönelik sert eleştirileriyle ön plana çıkıyor. Ancak cinsel yönelimi nedeniyle Almanya'daki LGBT+ topluluğu içinde tartışmalı bir figür olmasına rağmen, göçmen karşıtı ve Avrupa Birliği eleştirileriyle dikkat çekiyor.  Eşcinsel evliliklere karşıt görüşleriyle bilinen bir partinin lideri olan Weidel, bu hususta da farkını ortaya koyarak Sri Lanka kökenli İsviçreli film yapımcısı Sarah Bossard ile yasal partner olarak yaşamaya başladı.  Weidel’in iki evlatlık çocuk sahibi olması da oldukça dikkat çekici... Yine Almanya’da Suriyeli mültecilere karşıtlığı politikasının merkezine oturtan Weidel’in İsviçre’deki ikinci evinde kaçak Suriyeli mülteci temizlikçi kadın çalıştırdığı da daha sonra ortaya çıktı.

ALMANYA’DA AŞIRI SAĞ YÜKSELİŞTE

AfD'nin son seçimlerde elde ettiği başarı, Almanya’da aşırı sağın yükselişi olarak değerlendiriliyor. Parti, ülkede yaşanan ekonomik sıkıntılar, artan göçmen sayısı ve küreselleşme karşıtı eğilimler gibi konularda kamuoyunda oluşan endişeleri kendi lehine çevirmeyi başardı. AfD, mevcut hükümeti ve ana akım partileri halkın ihtiyaçlarını karşılamamakla suçlayarak, "değişim" söylemiyle önemli bir oy kazandı. Bu sonuçlar, Almanya'nın siyasi sahnesinde önemli bir değişime işaret ediyor. AfD'nin yükselişi, ülkedeki siyasi dengeleri yeniden şekillendirirken, Almanya'nın gelecekteki iç ve dış politikalarını da etkileyebilir. Avrupa genelinde de yankı uyandıran bu gelişme, Almanya'nın siyasi istikrarı ve AB içindeki rolü açısından uzun vadeli etkiler doğurabilir. Bazı analistler, AfD'nin yükselişinin sadece Almanya için değil, aynı zamanda Avrupa'daki aşırı sağ partilerin güçlenmesi için de bir örnek teşkil edebileceğini belirtiyor. Ancak bu yükseliş, Almanya'da ve Avrupa'da kutuplaşmayı artırabileceği endişelerini de beraberinde getiriyor. AfD'nin etkisiyle birlikte ülkede göçmenlere ve azınlıklara yönelik daha sert söylemler artarken, toplumsal gerginlikler de tırmanıyor. Uzmanlar, bu durumun Almanya’nın siyasi ve sosyal dokusunda önemli değişikliklere yol açabileceğini vurguluyor.

SCHOLZ’UN ADAYLIĞI ZORA GİREBİLİR

Artık dünyanın gözü 22 Eylül’de Brandenburg’da yapılacak eyalet seçimlerine çevrildi. Eğer Sosyal Demokrat Parti (SPD) bu eyalette de başarısız olursa, Şansölye Olaf Scholz’un önümüzdeki yıl tekrar başbakan adayı olması zora girebilir. Böyle bir senaryoda, SPD içerisinde başbakan adaylığı için büyük bir rekabetin başlaması bekleniyor. Son gelişmeler, liberal Hür Demokrat Parti’yi (FDP) de tartışmaların merkezine yerleştirdi. FDP, son aylarda koalisyon ortaklarıyla çeşitli konularda anlaşmazlıklar yaşarken, partisinin koalisyonun geleceğine nasıl yaklaşacağı merak konusu olmuştu. FDP’li Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Christian Lindner ise kendi partisi içindeki eleştirilere rağmen, hükümetten ayrılma çağrılarını reddetti. Lindner, Alman ekonomisinin büyümesi için gerekli adımların ve reformların yapılması gerektiğini belirterek, önümüzdeki dönemde bunları gerçekleştirmekte kararlı olduklarını ifade etti. Analistler, bu gelişmelere rağmen, Berlin'de şimdiden genel seçim havasının hâkim olduğunu dile getiriyor.

Almanya Türk Toplumu'ndan seçim tepkisi! "Dehşet verici" Almanya Türk Toplumu'ndan seçim tepkisi! "Dehşet verici"